Turkiye'nin icinde bulundugu sacmaliklar silsilesinden oturu bu kavram yazildi cizildi gunlerdir: Yasam yarzi, dolayisiyla ona sahip cikmak...
Oyle bir yer ki burasi hem demokratiz ve farkliliklarimizla birlik beraberlik icinde, hatta "gul gibi" yasiyoruz hem de Ankara'da ickili restoranlar basilip bayagi bayagi polis tarafindan fislenebiliyor insanlar.
Sonra yazarlar bagirmaya basliyor, "Ey halk, yasam tarzina sahip cik!" Bu yasam tarzini biraz eseleyince sanki icki icme ve mini etek giyebilme, kadin olarak geceyi disarida gecirebilmek gibi sig kavramlardan ibaretmis gibi geldi bana. Oysa sorunumuz cok daha buyukken...
Neyse efendim, bu yazinin asil kahramani benim parkecim. Yani basbayagi evimize parke doseyen genc adam. Kendisine Ali diyelim, belki 30'larin baslarinda bir adam. Ali benim tesadufen tanistigim, agabeyiyle calisan, dindar oldugu belli bir adam. Isinde cok iyi, zanaatkar biri, namaza camiye gidiyor ve ideolojisine bagli oldugunu ona kola ikram ettigimde anliyorum. Oyle ya, yaz sicagi, evin ici neredeyse 40 derece kan ter icinde calisiyorlar. Kola icmeyen ve sevmeyen ben, nasilsa benden baska herkes icer diye alip ikram ediyorum. Kibarca geri ceviriyor, ama diyorum hic mi susamadiniz?.. Sonra bana oyle bir bakip kola icmedigini soyluyor ki, heee diyorum, bu Coca Cola ile ilgili. Her neyse, Ali benim elimi sikmaktan cekinmiyor, kadin oldugum icin kendimi cig hissettirmiyor bana. Bu yuzden onunla ve agabeyiyle sorunum yok. Gel gor ki bana tavsiye ettikleri sistre-cila ustasi salvarli, cubbeli, uzun sakalli bir adam. Tamam diyoruz isini iyi yapacakmis, Xavier'le aramizda adamin kilik kiyafeti hakkinda hicbir muhabbet olmuyor. Ama zaman geliyor bu adam isini yapmadan, bitirmeden parasini alip gitmek istiyor. Kocam Musluman olmadigi icin mubah tabii, bizi kaziklayabilir. Konusurken benim yuzume bakmiyor, benimle direkt konusmuyor. Ben deliriyorum. Sonra bizi yargiliyor, yemiyor icmiyor imamindan ogrendigi bilgileri bizimle paylasiyor. Oyle ki kocamin Musluman olmamasini hazmedemiyor. Oysa o ana kadar biz onu yargilamiyoruz, ondan sonra ise bu adama sempati duyamiyoruz. Neyse isini nihayet bitirip gidiyor. O da ne, kurumus ciladaki adamin sakal ve vucut killarini eve tasindiktan sonra goruyorum!!! Once bir-iki, sonra her metrekarede kucuk killar. Iyice kurumus olduklari icin almak mumkun degil. Hadi bakalim benim musluman abim, senin gibi olmadigimiz icin yaptigin is sonuna kadar helal sana...
Ali'ye donelim...
Dun, Cumartesi aksami Londra'dan gelen Meltem'i kisacik gormeye gidiyoruz. Ama oradan da Amerika'ya donmek uzere olan Elif'i gorecegim icin, Asmalimescit'ten erken ayriliyoruz. Saat 22.15, Asmalimescit'in girisi. Sokaga yeni giren Ali yanimdan geciyor. Gozgoze gelip ikimiz de birbirimizi nereden tanidigimizi 20 saniye dusunup geri donup selamlasiyoruz. Benimle de Xavier'le de tokalasiyor, hal hatir soruyoruz. Parkelerimizden cok cok memnun oldugumuzu ama cilanin "killandigini" anlatiyorum carcabuk (niyeyse?) Hemen isine sahip cikiyor, duzeltelim diyor, yeniden yapilsin cila. Yok diyorum o kadar da onemli degil, hali serince gececek... Eee diyorum, eglenceye herhalde, cevap veriyor yari mahcup "Iste arkadaslarla cikalim dedik..." "Iyi iyi cok guzel, biz de erken bitirdik bu aksam..." diyor ve iyi eglenceler dileyip ayriliyoruz.
Sonra iste su yasam tarzi lafi kafama takiliyor.
Gulumsuyorum Ali'yi orda gordugume. O gece alkol alip harama el uzatacak diye degil, belki boylece birbirimizi otekilestirmekten vazgecip diyalog kurabiliriz diye. Ali'nin Asmalimescit'te eglenmesi, bana umut veriyor...