Bir keresinde havaalanında
yanıma genç bir kadın yaklaştı. Dostane bir tavırla çocuklarımla hangi dili
konuştuğumu sordu. Türkçe dediğimde haklı olduğunu teyit etmenin onurlu
gülümsemesiyle karşılık verdi. “Anlamıştım. Birkaç Türk dizisi izliyorum.
Ülkeniz çok güzel...” dedi. Ben pek izlemiyorum ama annem sever, hangi dizileri
izliyorsunuz, diye sordum. Annemle hayatlarında başka ne ortaktır bilemiyorum
ama ikisi de İstanbullu Gelin’e hayrandı...
Yıllar önce Lübnan’dayım.
Bir antik kent çıkışında harika el yapımı zeytinyağı sabunları buluyorum.
Satıcı nereli olduğumu öğrenince “Aaaa ben Aşk-ı Memnu’yu izliyorum. İstanbul’da
ne kadar güzel evlerde yaşıyorsunuz!” diyor ve üstüne bir de sabun hediye
ediyor...
Bense ciddi
anlamda en son Çemberimde Gül Oya’yı seyrettim. Biraz da İstanbul’da yaşadığımız
yıllarda Xavier’e ilginç geldiği için Muhteşem Yüzyıl seyretmişliğimiz var. Hepsi bu. O yüzden dizilerle ilgili ahkam kesmek asla haddim değil. Bilakis
neden yerli dizi izlemediğimi yazmam lazım.
Bir süredir Belçika Netflix’te çok az rastlanan Türk dizilerinden birini izlemeye başladım.
Özellikle ütü yaparken, sebze soyarken falan Türkçe bir şeyler izleyebilmek
için. Baktım Kördüğüm diye bir dizi, oyuncular iyi, açılıştaki hikaye ilginç
(İtalya sokaklarında hız yapan bir arabada esas oğlan, doktor esas kız, bir
yanda onun kocası, esas oğlana silah doğrultan ama bölüm sonunda intihar eden
kanserli bir anne). İlk bölüm ilerleyince fark ettim ki bölüm süresi 2 saat.
Sonraki bölümlerde bu süre 2.5 saate yaklaştı. Bölüm bilgilerine bakınca gördüm
ki birkaç bölümde süre 160 dakikalara kadar çıkıyor. İkinci sezonun
ortalarında artık bu diziyi seyredemeyeceğimi anladım.
Sektörde çalışan,
çok iyi işler yapan arkadaşlarım var. Ama üzgünüm, kendime bunu yapamam. Yani
başlarda izliyordum ama hikaye ilerledikçe gerçekçilikten uzaklaşılması beni
biraz sinir etti. Eminim o senaristlerin de çok bir şansı yok. Fabrikasyon bir
şekilde her biri sinema filmi kadar uzun süren haftalık bölümleri yazmaları
lazım. Peki izleyici? İzleyici bunu kabul etmek zorunda mı?.. Ben kabul
etmiyorum. Çünkü...
- Ali Nejat ve Naz’ın aşkı güzel başladı. Arada Umut vardı, Naz’ın kocası ama onu çok güzel şekilde aradan çıkardılar. Umut hatalar yaptı, kendini kaybetti, Naz’ı aldattı, küfürler edip adam dövdü, mafyaya bulaştı. Yani senaryo biraz gözümüze soktu. Naz daha iyisini hak ediyor!
- Ali Nejat ise geçmişte çok büyük hatalar yapmış, hız yaptığı arabada küçük bir çocuk, yeğeni ölmüş onun yüzünden (çünkü çocuk ön koltukta oturuyor ama emniyet kemeri yok) ama çok çekmiş, artık bir derviş gibi sabırlı. Naz’ı çok güzel seviyor uzaktan, onu bekliyor ve sonunda Umut’un aradan çekilmesiyle kavuşuyorlar.
- Yalnız evlenmeye karar verdiklerinde bile sarılıp uzaklara bakıyorlar, sevgi sözcükleri söylüyorlar, hepsi bu.
- Öte yandan, mesele dizinin ahlakçı takılması ise ve bu yüzden Naz ve Ali Nejat asla fiziksel olarak yakınlaşmıyorsa neden kötü karakterler öpüşüp sevişebiliyor? Umut ve tek gecelik ilişkisi, Murat ve Neslihan’ın geçirdiği gece... Üstüne Umut ve Neslihan’ın yakınlaşmaları, sokaklarda öpüşmeleri falan... Yani madem bunlar olabiliyor da neden sadece yan karakterlerin tutkulu anlar yaşama hakkı var? Ali Nejat ve Naz gerçek dışı bir şekilde “edepli” gösteriliyor ama ben izlerken şunu düşünüyorum: Dizinin yapımcısı ve tüm ekip izleyiciden korkuyor. Bu karakterler şarap içip parti yapabiliyor ama aşk çok ayıp bir şey. Birbirlerine dokunurlarsa büyü bozulabilir. İzleyici rahatsız olabilir. Galiba izleyici aşkın ne olduğunu bilmiyor, ekranda izlerse fena halde gıcık olabilir!
- İkinci sezonun ortalarında Ali Nejat’ın eski aşkı Eylül giriyor diziye. Ama bu yeni entrika bile ilgimi çekemiyor, bende heyecan uyandıramıyor.
- Bu arada Kaan isimli bir çocuk var, Ali Nejat’ın oğlu. Ben bölümlerce merak ediyorum bu çocuk kaç yaşında... Ve çok ilerleyen bir zamanda 6.5 yaşında olduğu lafı geçiyor. Peki bu çocuk neden okula gitmiyor? İlk sezonda bir anaokuluna deneme dersine götürdüler ama İstanbul’da ne çeşit yerler var, Ali Nejat bayağı bir zengin ve o gittikleri okul hiç o profile uymuyor. Neyse Kaan orada mutlu olmuyor ve böylece okul serüveni bitiyor. Hiç gerçekçi değil!
- Sonra etrafındaki herkes sürekli Kaan’a bir şeyler yedirmeye çalışıyor. Bana gına geldi, rahat bırakın bu çocuğu diyesim var! Bir de ağzına besliyor sürekli onu çok seven aile. Yok artık!
- Yine de bütün yukarıda saydıklarım sadece detay. Dizinin en sıkıntılı kısmı, hiçbir diyalogta derinlik yok. Ali Nejat’ın hayali araba üretmek. Peki, çok güzel. Ama bir “araba projesi” lafı var, sadece bu uçuşuyor havada. Düzgün bir çizim, teknik detay falan görmüyoruz arabalarla ilgili. Umut bu işin tasarımcısı ama arkadaş biraz teknik özellik ver, izleyici anlamasa da arada sektörden birileri vardır onların ruhu okşanır!
- Naz ise çocuk doktoru. Ama düşük yapınca bebeğimi kaybettim, diyor. Allah aşkına doktorlar böyle mi konuşur? Üstelik çocuklarla çok ilgili, cici ve nazik bir doktor. Ama onun da diyalogları sıradan vatandaştan öteye gidemiyor. Doktorlar kendi aralarında bile hep halk diliyle mi konuşur...
- Diyaloglar demiştik. Mesela Naz ve Ali Nejat bir kaçamak yapıp dağ evine gidiyorlar. Naz, ne iyi oldu buraya geldik, diyor. Birkaç sahne sonra buraya geldiğimize çok sevindim, diyor. Dönüş yolunda da çok huzurlu bir yermiş, iyi ki gittik, diyor. Benzeri diyaloglar ara ara hep yaşanıyor. Ben kurdeşen döküyorum...
- Ali Nejat'ın bir çocuğun ölümüyle sonuçlanan bir kazadan öylece sıyrılması, mahkeme, hapishane falan görmemiş olmasına ise hiç hayret etmiyorum. Demek herkesin kafasında oturmuş bu, bana ne oluyor...
- Annem olsa şunu der: “Çok iyi oyuncular var ama!” E oynasınlar o zaman. Hem tabii ki sinema ve tiyatrodan çok iyi oyuncular olacak. Bölüm başı o kadar parayı bana vermezler ya!!
Kapanış olarak şunu söylemek yanlış olmaz herhalde... Bu dizinin 2 sezonu, the Game of Thrones'un 7 sezonuna falan denk gelir süre olarak. Ya da Breaking Bad'in 5 sezonluk tüm bölümlerine bakarsak her bölümde kimya dersinden hatırlayamadığımız ama "Vaaay be!" diyerek hayran kaldığımız teknik detaylar... The Big Bang Theory'de mesela anlamadığımız ama doğruluğundan emin olduğumuz, havada uçuşan bilim var. (bir keresinde kuzenim Esra'ya hayranlıkla sormuştum, kendisi fizikçidir ve Big Bang izlerken daha aşırı bir keyif alıyor mudur diye...)
Üzgünüm memleketimin dizisi, sezon finalini bile izlemeyeceğim. Buraya kadarmış, kendimi azat ediyorum.
-
No comments:
Post a Comment