Thursday, May 08, 2008

Haylaz Harry ve Bilal Erdogan...

Demokrasi reformalarini 100 seneden fazla zaman once gerceklestirmis Ingiltere'nin hala monarsiyi korumasini, bu ulkede insanlarin kraliceyi hala seviyor olmasini 2 yildir anlamis degilim.

Yine de bugunlerde yuzumu gulumseten haberler var. Gazete ve dergilerin magazin sayfalarinda bol bol gorulen iki genc prens William ve Harry; Prenses Diana'nin cocuklari...

Irak'ta Amerikan ve Ingiliz ordularinin varligini ne kadar elestirsem de (ki Ingilizlerin de Irak'a evlatlarini gondermeye cok tahammulu kalmadi artik) William ve Harry'nin kraliyet goreviyle Afganistan ve Irak'ta savas egitimi almak uzere bolgeye gidip 2-3 ay gecirmelerini takdir ediyorum...

Savasin her turlusune karsiyim.

Bu devirde insanlarin hala biraz daha toprak parcasi sahibi olmak icin birbirini oldurmelerini anlayamiyorum. Savas, her kosulda savas ve asla insani degil...

Ama bir yandan da sizin ulkeniz karsisinda bir durusunuz ve onurunuz var.

Bugun kimse Turkiye'de orduya gerek yok artik, askerlik hizmeti durdurulsun demiyor, diyemiyor.

Neden hala surdugunu bilemedigimiz bir savasta, kendi ulkemizde, hala kendi insanimiz oluyor.

Basbakan askerlik yan gelip yatma yeri degil dediginde ben acili annenin gozyaslarini akitiyordum, hakliydi, artik vatan sagolsun denecek bir sey yoktu ortada...

Yine de William Afganistan'a, Harry Irak'a gitti. Askeri uniformalarla, diger askerlerle birlikte. Iki genc prens, piril piril iki genc, yazik olur... denmedi.

Ben simdi Basbakan ve tum meclis uyelerinin ogullarinin askerlik hikayelerini merak ediyorum. Hepsini tek tek duymak istiyorum, yan gelip yatmis olsalar bile... Nerelerdeydiler??

Monday, May 05, 2008

Kral Ciplak...

Istanbul'u dusunuyorum bugun...

Turkce'de, Fransizca ve Ispanyolca'da oldugu gibi cinsiyeti yok sozcuklerin. Daha baska dillerde de var, her ismi disi ya da eril olarak ayiriyorlar. Bizde isimler cinsiyetsiz olsa da Istanbul hep narin, isveli ama yine de agirbasli, gizemli, bir o kadar cekici bir kadin gibi tasvir edilir. Cok da yakisir tum bu benzetmeler Istanbul'a...

Ilk defa bir aksam vakti Istanbul uzerinde uctugumda gece isiklarini gormus, buyulenmistim. Istanbul incecik bogazindaki iki gerdanlikla isil isil ve muhtesemdi...

Teoman 'Istanbul'da Sonbahar' sarkisinda uzgun ve yaslanmis, rimelleri akmis olarak anlattiysa da Istanbul hala genc bir dilber ve hep kadin...

Kolay mi essiz olmak; iki kitaya, binlerce yila, 3 buyuk medeniyete yayilmak...

Turizm kampanyalarinda da surekli buyuleyici guzelligini goruyoruz Istanbul'un.

Ya kesmekesleri? Istanbullular olarak raziyiz buna bir sekilde. Biraz da dunyanin herhangi bir buyuk sehrinde yasamanin bedeli, Londra, New York, Mexico City, Paris... Hepsinde az cok ayni.

Peki bugunun Istanbul'u?..

Ben son 2 yilimi epey uzak gecirdigim icin ara ara geldikce cok iyi fark ediyorum degisimleri. Her gelisimde biraz daha... Biraz daha... Teoman'dan daha karamsarim ben. Cok daha...

Cevizlibag'daki metrobus icin yapilan yeni ust gecit mesela... Merak ediyorum, her sabah milyonlarca kisinin gectigi o yolda kimse mi dusunmuyor bu koprunun ne kadar egreti, ne kadar 'cirkin' durdugunu? Evet cirkin bu, hicbir zevki, mimari tadi olmayan, sanki oylece alinmis konmus prefabrik, hani evde kendinizin de yapabileceginiz sacma sapan bir yapi...

Hem hangi akla hizmet hala bu devirde elektrik yerine benzinle calisan bir tasita ve kara yoluna yatirim yapiliyor, bunun neresi cevreci / Istanbulcu?..

Binalara bakiyorum, evlere, is yerlerine, alisveris merkezlerine... Hicbir binanin ruhu yok, oylece ust uste konmus beton parcalari, zevksiz renk ve desenlerle kaplanmis, basma bir entari gibi. Mimari dedigimizde aklimiza sadece Beyoglundaki Italyan ve Fransiz usulu binalar geliyor. Eski Istanbul evlerini de Gulhane Parki'nin hemen yanindan uzanan Sogukcesme Sokagi sahiplenmis, baska yerde goremiyorsunuz...

Anadolu yakasindan Avrupa'ya baktiginizda dogru duzgun yesil alan goremiyorsunuz artik... Kimlere, nasil yagmalandigi cok aleni olan guzelim ormanlarin yerinde luks villalar var simdi.

Yine de her seyden onemlisi Istanbul 'cirkin' artik. Bu, kimsenin soyleyemedigi, dilin varmadigi bir sozcuk ama gercek; cirkin, zevksiz ve ozelliksiz yapilarla gittikce cirkinlesen bir koca sehir... Bu yuzden mi artik insanlar daha sabirsiz, daha saygisiz? Kimsenin trafikte birbirine yol vermedigi gibi vapur kuyrugunda da herkes sizi ezip gecmeye calisiyor, yolda size carpan biri asla af edersiniz demiyor, kimsenin birbirine tahammulu yok. Belki de sanatin insan ruhundaki etkileri gibi. Once goz zevkiniz ve alginiz bozuluyor Istanbul'un yuzuyle ilgili, sonra iyimserliginiz, tahammulunuz ve tum olumlu duygulariniz dibe vuruyor... Sonucta gitgide kabalasan, sabirsizlasan, birbirine sikinti yaratan 15 milyonluk bir 'yigin' oluyorsunuz, toplum yerine...

Bunlari yaziyorum da koptum mu ben Istanbul'dan? Ait olmamanin verdigi bir burnu buyuklukle mi yaziyorum?

Ilk defa universite icin Izmir'e gittigimde hissetmistim 'o kadar' Istanbullu oldugumu.
- Nerelisin?
- Istanbulluyum.
- Iyi de koken neresi, ailen nereli?
- Aile kutugumuz Kirsehir'de ama en son 10 yil once gitmistim.
- Himm Kirsehir demek.
- Iyi de hic yasamadim ki ben orda. Havasini, suyunu bile bilmem. Dogma buyume Istanbulluyum ben.

Bunlari soylemek aslini inkar gibiydi basta, sanki sonradan takilmis bir yaka karti gibiydi Istanbullu olmak. Ben Alaattin ve Sevgi'nin 32 yil once aldigi apartman dairesinde dogup, yillar sonra baska sehirlere ve ulkelere savrulsam da hic ordan tasinmadim. Hala resmi ve daimi 'ev' adresim, aynen dogdugum yerin adresi.

Hayir, benim 'Kral ciplak!' deme sebebim bilakis, Istanbul'a ait duygularimdan odun vermeme sancilari... Sahi, Istanbul ilk Anadolulasmaya basladiginda denmisti degil mi, baska Istanbul yok!