Wednesday, April 27, 2011

Ey Özgürlük!...

Hoş geldin blogum!

Ben ara ara seni bırakır ortadan kaybolurdum. Bu sefer sen gittin. Belki de terk edilme psikolojisiyle seni hiç olmadığı kadar özledim...

Hani ben tembelleşirdim, yazmazdım ya, sen yokken memlekette neler oldu. Ne çok yazmak istedim!!!

Bak biz artık basılmayan kitapların yasaklandığı, düşünen akılların suçlandığı, her ortamda "biz" ve "siz" diye konuşulan bir ülkede yaşamaya başladık. Gerçi sen de biliyorsun işte, 3-5 blogçu yasa dışı maç yayınlar hooop senin sesini keserler buralarda.

Çok şey oldu sen yokken. Emek Sineması protestosuna katıldım, seçim propagandaları arasında çevreci vaatler aradım (henüz bulamadım ama olsun), HES karşıtı Anadolu'yu Vermeyeceğiz hareketinden çok etkilendim, Greenpeace Akdeniz destekçisi oldum... Bunlardan bahsederim yine.

Sana daha sempatik bir hoş geldin mesajı yazmak isterdim ama yine değişiverdi gündem. Bugün başbakan açıkladı, canı biraz çılgın takılmak istiyor bugünlerde. Halbuki onca danışmanı var, birisi de "Yahu başbakanım siz biraz ağır durun, çılgınlığa gerek yok. Bu ülkenin ayakları yere sağlam basan birine, akıllı fikirlere ihtiyacı var. Çılgınlıklara değil..." demiyor galiba. Olan İstanbul'a oluyor. Yeni bir kanalla yapay boğaz inşa edilecekmiş, İstanbul'un Avrupa yakasında bir ada oluşacakmış. Gazeteciler rant lafları etmeye başladılar bile... (hayret) Yalnız buradaki olası çevre felaketi henüz pek idrak edilemedi. Bir sürü yeni köprü yapılacakmış, biz 3.yü dahi istemezken... İstanbul'un trafik sorunu varmış. E dünyanın bütün büyük kentlerinde trafik sorunu var. Bunun için otomobilleri şehir merkezinden uzaklaştıracak kurallar konurken benim güzel ülkemde daha çok kara yolu ve köprü yapılıyor. Otomobil daha çok kullanılsın diye. Kullanılıyor da. Bir tek ben kaldım araba kullanmayan :) Kredi oranları düştü, arabalar eskiye göre daha ucuz. Devlet de sağ olsun bütün olanakları sunuyor, insanlar daha çok araba kullansın diye. Sonra trafik sorunu varmış, İstanbul'a yeni bir boğaz lazımmış...

Herkes bu yeni İstanbul'u istese bile ben buraya yazıyor ve ölümsüzleştiriyorum: O kanal şayet açılacaksa, vinçlerin önünde, en önde bir deli kadın olacak, adı Nesli. İster inan ister inanma- bir de Avrupalı kocası... Xavier, birçok İstanbullu'dan daha İstanbullu!