Thursday, February 22, 2007

benim de karanliklarim var(mis)


Bastirdiklariniz vardir sizin de. Zihninizin en ucra koselerinde unuttugunuzu sandiginiz karanlik anilar bir catlak buldugu anda siziverir. Aslinda siziverir demek, durumu hizlandiriyor, dinamizm katiyor ama o kadar cabuk degil. Yillarca ve yilarca karanliklarda yogurulduktan sonra...

Ne istersiniz gecmisten? Hesaplasma?.. Duellolar cekiciligini kaybedeli cok oldu, ilk ergenlik geride kaldigindan beri. Bir yastan sonra biliriz ki cok da anlami yoktur son sozlerin, son hesaplasmalarin, oh iyi ki dedim de icimde kalmadi'larin... Cunku hicbir sey gideremez o duyguyu. Artik daha ciddi sorgulamalar vardir hayata karsi. Ben kucuktum. Masumdum. Kotulukler gordum. O zaman bende olamazdi hata, dunyanin bir sorunu olmaliydi. Ben bir seyleri cozebilir miyim hala?
Izledigi bir sinema filmini birkac ay kulucka doneminde
saklayan zihin, bir zaman sonra onu da ortaya cikarip gerceklerle
harmanlayip zehrini akitir mi...
Beyinden genize, ordan butun vucuda akan bir zehir.

Tuesday, February 13, 2007

see what all the noise is about!

Gectigimiz cumartesi, hayirli bir is yaptim, sevgililer gunu hediyesi olarak Stomp'a iki bilet aldim...






Londra'da 5 yildir sahnelenen Stomp, bir yildir gormek istediklerimden biriydi, Xavier'in de istedigini bilmek isime geldi... Biraz erken kutlamis olduk 14 Subat'i ama olsun, sovdan ciktigimizda ikimiz de cok memnunduk.


Sahnede 8 kisi... Once uzun sapli supugelerle ritim tutuyorlar, sonra kibrit kutulari, yerdeki talas, su birikintileri, kendi vucutlari, tencere, tava, cop tenekesi, gazete kagidi, poset hisirtisi... Bunlarin hepsi ayri bir enstruman. Bir ara step dansi da yaptilar. Anlayamadim bunlar muzisyen mi, dansci mi, cimnastikci mi!! Tencere ve tavalari oyle bir kullandilar ki, muhtemelen 2 tanesi profesyonel bateristti...




Komedi unsuru da cok iyiydi. Beden diline ve muzige harika espriler katmislar...





Cok hastaydim, cantamda mediller ve surupla gitmistim, neyse ritimlerini bozacak kadar oksurmedim :)






Thursday, February 08, 2007

KAR

Bu sabah penceremden gorunen manzara tam da boyleydi...Oysa gecen kis hic kar yagmamisti Londra'ya. Ama ben sasirmiyorum, ben ogrenciyken, Izmir'e de kar yagdirmamis miydim...

Nuri Bilge Ceylan'in Uzak'indan sahneler geldi gozumun onune. (Bir lutuf olmali o seneki kar, bir fotografci-yonemen icin) Bu arada Uzak buradaki muzik-DVD marketlerde gordugum tek Turk filmi...

Mutlu oldum tabii uyanir uyanmaz bembeyaz catilar gorunce. Orhan Pamuk'un, romandaki yuzlerce sayfalik kar tasviri geldi aklima. Kar nasil da orter her seyi. Izler kapanir bir guzel, ucsuz bucaksiz bir beyazlik... Hem bosluk hem masumiyet... Sebepsiz bir mutluluk...


Gerci burda coluk cocuk kartopu oynayanlari gormedim. Ama belki de dedim, benim icin yagdi bu kar... Dunku mutsuzlugumu ortmek icin...

Dun ABD konsoloslugundan ciktigimda hicbir sey hissetmiyordum. Kufur edemedim, sinirden aglayamadim. Sadece bir bosluktu. Koca koca adamlarin bana Hayir, Necla'yi goremezsin sen! dedigini idrak edemedim. Soracak sorulari ya da eksik hicbir sey yoktu. Bana direkt soylenmeyen tek problem, pasaportumun rengiydi.

Simdi hala Necla'yi Kanada'da gorme ihtimalim var. Ama onun evinde onun fincanlariyla cay icmeme ya da kedisi Captain Jack'i sevmeme izin yok. Belki de Japonya ya da baska bir ulkeye gidebiliriz Xavier'le. Simdi yeni bastan bir plan...

Hayatimin filmlerinden Herkes Kendi Evinde'de (Semih Kaplanoglu, 2001), acilis sekansinda, barda karsilastigi adama der ki Selim:
- New York benim hobimdir.
Selim daha once New York'a hic gitmemistir ama butun caddelerini, her kosesini bilir...

Oysa benim icin sadece bir sehir, bir fon'du...

Sunday, February 04, 2007

Anneler ve kizlari :)


- ... Ben de hizma takmak istiyorum iste...
- Ne? Nerene?
- Hizma bu, nereye takilir?
- Bak NesliHAN!.. (eger Sevgi Hanim bu son uc harfi eklemisse sinir katsayisi yukseliyor demektir :) ) Benim asla iznim yok buna!! Sonra yarin obur gun de -anne bak bu piercing'im, bu da dovmem- diye gelirsin karsima. Eger hizma falan takarsan gozume gorunme.
- Anne cidden cok hossun, yani ben Istanbul'a gelecegim de sen beni gormeyeceksin!! Ya kendimi 14 yasinda gibi hissediyorum, hatta ben 14 yasindayken bu kadar bagirmadin sen bana...
- Sen de o zaman yasina uygun davran, abuk sabuk seylerin pesinde olma. Bir suru sinir var burnunun etrafinda, tehlikeli olabilir.
- Amma yaptin anne. Anadolu kadininin yuzlerce yillik gelenegi bu...
- Anadolu kadini mi? Sen ne zaman tarlada calistin; tarlada cocuk dogurdun da gobegini tasla mi kestin, nehir kenarinda elinde camasir mi yikadin?..
- Anne ya harikasin, valla cok guluyorum su an... :)
- NesliHAN (yine ayni vurgu yapilmistir!), ben cok ciddiyim! 5 yil o camasirlarini tasidin Izmir'den de elinde bir cift corap yikamadin. Simdi bana kalkp da Anadolu kadinindan bahsetme!! Aa, yeter be! Artik hayatiniza bir yon verin. (BURADAKI COGUL EKIYLE ANLARIZ KI ABLAM DA MEVZU BAHISTIR VE IS HIZMADAN CIKMISTIR) Kac yasina geldiniz, ne yapacaksaniz yapin artik ama azicik akilli seylerle ugrasin!

...

Gecen pazartesi annemle bu telefon konusmasinin ardindan kafamda kirik kabugumla, kara civciv Calimero oluverdim. Kendi kendime 26 yasindayim, dedim... Cok guldum, bir guzel azar isittim. Ama Anadolu kadini mevzusu gercekten harikaydi :)

P.S. KUZENLERIM, SIMDILIK BIR SEY SOYLEMEK YOK ANNEME, ONA GORE... BENDEN DUYSUN ISTERIM. :)