Thursday, May 30, 2013

Sen çok yaşa Eurosport!

Premiere Lig bitti, Süper Lig, La Liga, Şampiyonlar Ligi… Oh, nefes aldım derken… Giro d’Italia bisiklet turu başladı, geldi geçti… Şimdi Roland Garros tenis turnuvası… Dün soruyorum Xavier’e:

-Bunun ardından Tour de France başlayacak değil mi?

Biliyorum başıma gelecekleri…

-Yok ona daha var, temmuzda.

-Aaa temmuzsa çok yazık, bebek geliyor temmuzda, sana bu yıl Tour de France keyfi yok!

-Neden Nesli? Bebek bol bol uyuyacak. O uyurken ben TV seyredebilirim. Ne var bunda? Oooh, hem 2 hafta evdeyim, Tour de France’ı bol bol izleyebilirim!


Evet, kocam sağ olsun doğumdan sonra 2 hafta evde, benimle ve bebekle olacak. Ama bunu bir tatil fırsatı olarak görüp kanapede uzanıp Eurosport izlemeyi planlıyor!! Bakalım nasıl olacak… :)

Thursday, May 23, 2013

Hypocrite bastards

-You mean we are hypocrite bastards?

-Somehow yes.

-OK then.

The dialogue ends like this but there is a beginning…
. . .

We listen to Zaz’s new album. I ask Xavier to translate songs- at least to give me a general idea about what songs say. Then he has mixed feelings.

-Nesli, I really like her songs but I don’t like the idea that she makes shitloads of money. Because she makes political songs or tells stories about a simple life, she is against this capitalist world… And sells her albums worldwide, earns money. In the end, this is what she’s against to.

-But this is a great thing if she can reach millions of people and tell them her opinion, political ideas, etc… This is the power of music or any kind of art. And yes, she has to make money out of it and survive. Then she can produce more. Hold on, we’re also against this system but still feed it for our daily comforts. Look at all the electronics we use. We appreciate environmentally friendly implementations but still consume a lot! The same for politics. We hate this system but we want money for a better life.

-Yes, I know.

-Then we’re the same.

-Yes, probably.

-You mean we are hypocrite bastards?

-Somehow yes.


-OK then.

Sunday, May 19, 2013

Siz siz olun...

Takvim: 32. hafta 

Buyuk zorluklar hala baslamadi ve genel olarak gayet iyi ve 'normal' hissediyorum. Yalniz bu hafta ilk sikinti kendini gosterdi: sislik. Ustelik son 1-2 gune kadar hava cok isinmamisti, serin gunlerde bile ayaklarim taniyamayacagim kadar sisti. Herkes bu sislikten bahsederdi de kimse ayaklardaki agrilari soylememisti :( Sabah kalktigimda ayak tabanlarim aciyor ve bileklerimin yanlari agriyor. Ayaklarim Shrek'in ayaklarina dondu ama goruntu dert degil, bu agrilardan kurtulmam lazim! 

Bettina'nin deyimiyle 'kucuk efendi' (bu lafi cok sevdim, hanimefendi mi beyefendi mi bilmiyoruz diye Bettina boyle bahsediyor bebekten) rutinini biraz degistirdi. Onceki haftalardaki kadar cok tekme atmiyor, onun yerine esniyor icerde ve devamli donuyor. Simdiden 2 kilo oldu ve hazir biraz daha yeri varken donebilmesine seviniyorum :) Ve hala cok hareketli! Bazen kaburgalarima calissa da onun hareketini hissetmek muhtesem...

Gundelik hayata gelince... Biraz hareketlendik son haftalarda. Once biraz evi hazirladik bebege, kitapligi degistirip arka odada yer acmistik, 3 yildir bitmeyen evin eksikleriyle ugrasmistik. Gecen hafta da yatagi geldi kucuk efendinin, sonra sifonyer, koltuk derken oda neredeyse tamamlandi. Hem de hic oyle uzun listelerle uzun alisverislerle ugrasmadan. Simdi dekorasyon isleri kaldi ki cok becerikli olmayan ben, arkadaslarimin destegiyle odayi kendim suslemek istiyorum! (Ah keske Ipek kadar yetenekli olsaydim da onun daha yeni dogan minik Nehir'ine yaptiklarini becerebilseydim...)   

Siz siz olun...


Hamile bir kadinla dogum hakkinda konusurken dikkatli olun. 

Inanin o kadinin sizin etrafinizda duydugunuz (cunku buyuk olasilikla dogumhanede o ana sahit olmadiniz, sadece duydunuz) zor dogum hikayelerini, emzirme problemlerini, bebegin anne sutune alerjisi gibi konulari duymaya hic ihtiyaci yok! Cunku siz buyuk ihtimalle, gayet iyi niyetle yakininiz olan bu kadinla yeni ogrendiginiz seyleri paylasmak istiyorsunuz. Paylasmayin. Bilmiyorsunuz ki o kadini en cok etkileyen, uzen, endiselendiren dusunceler hep en yakinindaki kisilerden geliyor... 


Dusuk yapmis bir kadina 'Neden?' diye sormayin.

Cunku tip bile bunu yanitlayamiyor. Ilk bebegin dusme orani cok yuksek. Ikinci dusugu bile cok onemsemiyor doktorlar. Ancak ucten sonra bir takim testleri gerekli goruyorlar ve yine de size umut veriyorlar 'En azindan siz ve esiniz dogurgansiniz!' Gunumuzde buna sevinmek gerekiyor maalesef...

Ama sosyal cevrede durum farkli. En sevdiginiz insanlar (oyle ya sokaktan gecen biriyle paylasmiyorsunuz bu olayi, sadece en yakin arkadaslar ve ailenizle paylasabilirsiniz) neden dusuk yaptiginizi sorguluyor ve ozellikle ikinciden sonra sizde kusur ariyorlar. Bir seyler yanlis olmali! Ne sorunun var da dusuyor bebekler? gibi... Tabii bu, olayi yasayan kisi olarak sizin hissiyatiniz. Onlar tamamen ne yapacaklarini bilemediklerinden, caresizlikten, destek olma arzusuyla boyle davraniyorlar. Siz siz olun bunu yapmayin. Ben en yakinlarimla 'mucadele ederek' atlattim o sureci. Kendimi iyilestirirken onlara da hep iyi ve normal oldugumu kanitlama ihtiyaci duydum. Elbette ki milyon tane endise vardi kafamda. Bekleyis, sabirsizlik, bilinmezlik... Ama ugrastim. Kafami duzelttim ve en onemlisi bunun icin caba harcadim. Ondan sonra geldi bu guzel hamilelik. Yine de, bu seferki hamilelik oncesinde 'atlattim' zannettiklerim bir hastane koridorunda cikti karsima. Arkadasimi jinekologun bekleme salonunda beklerken gordugum o aglayan cift... Buyuk ihtimalle o gun gitmisti o rahimdeki bebek ve ben altust oldum. Gidip kadina 'Gececek, simdi cok uzuluyorsun ama gececek...' demek istedim. Ve birkac ay once, artik hamileyim ve bebek saglikli diye inandiktan sonra izledigimiz bir komedi filminde dusuk yapan o genc kiz... Film komediydi ama ben cok sarsildim o kizi izlerken. Sahiden cok istesek de neyi ne kadar tamir edebiliyoruz? Bilinc, sozumuzu ne kadar dinliyor yaralari sararken?

Siz siz olun biraz empati kurun. Sade bir 'Gecmis olsun.' uzun cumlelerden cok daha sicaktir bazen...