Thursday, November 30, 2006

Bir sarkiydi Paris dilimde...

Paris'e Hosgeldik!

Birkac heyecanli okurum var biliyorum, meraktalar Paris hakkinda. Neredeyse iki hafta olacak ama fotograflari yeni edindim ve ancak yazmaya firsatim oluyor. Buyrun baslayalim turumuza...

Paris'e indigimiz sabah saatlerinde, tatli bir gunes Charles de Gaulle-Etoile'de hani su unlu Champs Elysées caddesinin (bizim Sanzelize dedigimiz :) ) girisi olan Arc de Triomphe kemerini aydinatiyordu. Hava durumunun aksine yagmur yagmadi. Sansliydik...

Ordan yuruyerek, yolda nutellali krebimizi yiyerek Tour Eiffel'e indik... Cok iyi gelmisti bana, isil isil sokaklar, temiz, aydinlik... Sabah saatlerinin sakinligi giderek yerini kalabaliklara biraksa da yanimda Fransizca konusan, tum haritalari su gibi yutup bana yol gosteren, isimizi coook kolaylastiran bir rehberim vardi :) Elele yuruduk Paris sokaklarinda. Dilimde Fransizca sarkilar vardi, surekli mirildaniyordum. Yuzum pek bir gulecti...





Yillar once Eiffel'e cikmis bulundugum icin o uzun gise kuyrugunu beklemeden yuruyusumuze devam ettik. Kucuk koprulerden gectik Seine nehri uzerinde... Xavier haritayla ugrasirken ben etrafi seyredip turistligin tadini cikariyordum. Uzun bir yuruyusun ardindan Notre Dame'in cevresine geldik. Once is icin o hafta sonu Paris'e gelen Xavier'in abisi, yengesi (evli degiller ama iki coculari oldugu icin yengesi diyebiliriz herhalde, yoksa abisinin kiz arkadasi demek cok zahmetli :) ) ve 3 aylik bebekleriyle nehir kenarinda kucuk bir restoranda yemek yedik.

Yemekler cok guzeldi hele Londra'da yasayanlar icin essiz bir firsatti!! Abi ve ben yeni saraplarin tadim mevsimini degerlendirerek kirmizi sarap ictik, Xavier ve yenge Joel kola, kucuk Corentin de bol bol anne sutu icti... Yemek ve sarap acisindan gercekten harika bir kent!.. Bu arada Xavier'in sifati "tonton" Fransizca'da amca demek...

Zangocsuz ve Esmeralda'siz...

Ogle yemeginin ardindan hep birlikte Notre Dame katedralini gezdik. Bu sefer de soundtrack muzigi ve Esmeralda.... bolumu takildi dilime! Muthis bir mimari, basdondurucu bir ihtisam. Daha iceri girmeden agziniz acik kaliyor dis suslemelere.

Figurlerin hepsinin fiziksel ozellikleri, yuz ifadeleri farkli... Inanilmaz bir sanat isciligi soz konusu. Xavier daraldi iceride azicik, kiliseleri pek sevmiyor :) Ben oymalara, suslemelere, resim ve heykellere bakarak etkilenmis bir bicimde gezmeye devam ettim...



Notre Dame'in ardindan hep birlikte unlu bir cay dukkanini aradik. Yerini bir turlu tam hatirlayamadi Xavier bu yuzden cok dolastik. Benim icin guzeldi, tam istedigim gibi bol bol yuruyordum... Nihayet buldugumuz o cok hos dukkan Ceux ailesi icin bir klasikmis meger, Paris'e alisverise gelinince mutaka ordan degisik aromali caylar alinirmis. Sevgilim bana bir kutu cay aldi ordan, bu sezonun yeni ve favori urunu, baharatli ve meyveli bir cay. Ustelik kutusu mor! Himm... cidden cok lezzetli!


O gun tanistigim ve Fransizca sohbetlerinden cevirilerle de olsa keyif aldigim buyuklerimizden ayrildigimizda aksam yaklasiyordu. Gune sabahin 5'inde basladigimiz icin yorulmaya baslamistik. Biraz da Champs Elysées'de dolanarak ve aksam yemegimizi burda yiyerek gunu tamamladik. Champs Elysées isil isil, cok genis bir cadde. Unlu magazalar ve her sey, her marka burada. Tabii benim kucuk Xaiver'im onun yasindaki her koca adam gibi Peugeot magazasini gorunce dayanamadi, daldik iceri. Bilmiyorum Istanbul'da boyle yerler var mi ama burasi otomobil galerisi degil, koleksiyoncular icin seyahat-ofis malzemesi, mutfak esyasi, oyuncak araba... A'dan Z'ye tum aksesuarlarin bulundugu bir magaza. Ve sergi amaciyla birkac prototip vardi. Gelecegin otomobilleri mi olurlar bilemem ama oyuncak gibiydiler... :)

Amélie'nin sokaklari: Montmartre

Ikinci gun harika bir kahvaltinin ardindan (benim harika kahvalti olcutum beyaz peynir, zeytin, domates ve memleketiminki gibi ekmek bulmus olmak) metroya bindik ve Montmartre'de aldik solugu. Ah ne sirin, ne sicak bir yer! Amélie'de gordugunuz meydan, tepede guzel bir kilise, yukari cikinca genis aci Paris manzarasi ve oranin atmosferi...

Efendim oncelikle kucuk bir meydandayiz. Hani Amélie'de Nino'nun tirmandigi basamaklar, asagida atlikarinca, tepede bozuk parayla calisan durbun... Hatta Nino'nun takip ederek yukari ulastigi mavi oklar hala basamaklarda ve yan duvarlarda. Biz de o basamaklardan yukari ciktik. Kilisenin hemen arkasindaki kucuk meydana uzanan yol arnavut kaldirimi, kucuk sirin dukkanlar, klasik Fransiz restoranlari ve kafeleri var. Bir de meydandaki sokak ressamlari, kucuk el sanati urunleri. Yolda gordugunuz herkes gulumsuyor, herkes mutlu sanki, dostunuzmus gibi hissediyorsunuz. Yaninizdaki sevgilinize donup kocaman bir gulumseme uzatiyorsunuz, o da elinizi daha bir siki tutuyor... Amélie'nin film muzikleri surekli dilimde bir de, butun soundtrack albumu kafamin icinde caldim :)

Ve tam biz tepedeyken ogrendik ki Xavier'in abileri de ordaymis. Kucuk bir restoranda yine Fransizlar'a ozel bir seyler yedikten sonra vedalastik Ceux ailesiyle, Noel icin Bruksel'e davet etmelerine kibarca tesekkur ettim ve yan merdivenlerden asagi inerek etrafi gezdik biraz daha. Aa bu arada benim fantezim vardi mutlaka bir kafede oturup kahve icip pasta yiyecektim. Yaptim da! (Tabii Londra'nin pub kulturunu ve adamakilli bir kafede oturup sohbet etmenin ne zor bir sey oldugunu bilmeyenlere tuhaf gelebilir bu. Burada en yaygin kafe olan Starbucks fastfood turu oldugu icin millet kuyrukta sandalye beklerken oturup oyle 1 saat sohbet edemezsiniz arkadasinizla...)

Montmartre'den yurume mesafesinde olan son duragimiz Moulin Rouge'du. Bu aradaki yol sex shop'larin ve striptiz kuluplerin oldugu buyuk bir cadde. Kirli diyebilecigimiz, disaridan goruntusu rahatsiz edici dukkanlar ve kuluplerle birlikte daha seckin gorunen yerler de var. Moulin Rouge en eskisi ve en kalitelisi tabii ki... Hadi cancan yapalim!!

Ve Moulin Rouge'un hemen karsisindaki metro istasyonundan Champs Elysées'e donus, hava alani yolculugu, tekrar Londra... Kisa bir hafta sonuydu sadece ama her sey yolundaydi, gayet stressizdi ve cok keyifliydi. Seyahat konusunda, yol arkadasim gercekten cok iyiydi... :)

VE...

Simdiye kadar yazdiklarim, Paris'ten aklimda kalanlar; resimlere bakarken hatirladiklarim... Bir de kalbimde kalanlar var. Oradayken neden o kadar cok gulumsedigimi bilmedigim, koca bir mutluluk. Kucuk bir kiz oldum o hafta sonu, her kelimenin Fransizca okunusunu sordum Xavier'e, beceremedim, daha cok guldum. Hatta o sondaki harfleri neden bos yere yazip kafa karistiriyorlar diye hesap sordum. Bol bol sozlerini hatirlayamadigim Uno Belle'in muzigini mirildandim, islikla caldim. Kipir kipir bir duygu dolanip durdu icimde. Oyle ki dondukten sonra bir hafta daha o ruhhalini yasadim...

Wednesday, November 15, 2006

Avrupa'nin en sisman ulkesi: Ingiltere!


Birkac hafta once The Guardian'da okudugum, BBC'de de cokca tartisilan bu arastirma sonucuna gore Ingiltere, sismanlikta Ispanya ve Almanya'yi cok gerilerde birakmis durumda.

Her gun gazetelerde saglikli beslenme konusunda yazi dizileri, "junk food"la savas eylem planlari, televizyonda belgeseller, sosyal kampanyalar vs...

Peki ben desem ki; su an gecen kis aldigim ve en sevdigim kot pantolonlarimi giyemiyorum... Bir beden kadar buyukler bana!! Inanilmaz ama gercek, ben bu obezitenin ortasinda kilo vermis bir Turkum! -biliyorum Necla kiskanacak simdi ama ne yapalim... :)

Sisst, masallah diyin de balon gibi sismeyeyim sonra! ;)

Wednesday, November 08, 2006

Paris, mon amour!


Nihayet Schengen vizesi almak...

Dun 5 saatimi Fransiz Konsoloslugu vize binasinda hapsolarak gecirirken gordum ki gelismis ulkelerin az gelismislere hizmeti, bizim Unkapani'ndaki SSK binasindan farkli degil. O kuyruktan bu kuyruga... Sorulan sorularin cevaplarini bilemeyen gise memuru kadinlarin ayni dedikodu meraki... Gercekten sancili bir gundu, vizemin gecerlilik suresi de istedigim kadar uzun degil -sadece 2 ay- ama Jessica ve Xavier'in de dedigi gibi, "It's better than nothing!"


Bekle beni Paris!

Bu durumda 10 gun sonra Paris'te Tour Eiffel'e karsi kahvemi icip Champs Elysees'de salina salina yuruyebilecegim. 2000 yilinda gordugum Paris'ten az sey var aklimda, bu sefer tum hafta sonunu guzelim sokaklarinda gecirebilecegim... (Allah vere de Xavier efendinin Christmas alisverisi krizi tutmasa, sadece magazalarda gecirmesek hafta sonunu:) )

Gecenlerde bloguma girmis Xavier, Turkce hic anlamasa da kendine dair bir sey goremeyince icerlemis azicik. Tabii Xavier bu, ustunde durmadi. E, dedim, zaten bir avuc okuyucum var. Hem butun arkadaslarimin senden haberi var... Gerci sonra baktim bir yerde geciyor "sevgilim" diye. Neyse tanistirayim; okuyucular bu Xavier, Xavier, bunlar da benim sevenlerim :) Ve bu fotograf, bolca dans ettigimiz bir geceden.



Bunlar da gecirdigimiz guzel yazdan kalma... Guneydeki kiyi kenti Brighton'dayiz ve bu gunubirlik seyahat, Ingiltere'de deniz gordugum tek gun!














Biraz da kultur-sanat:
Don't Cry For Me Argentina... The Marriage Of Figaro...

Bilgisayarimdaki sorundan dolayi daha once yazamadim... Bayramin son gunu Londra'da gorustugum cocuklugumdan kalma iki tatli kadinla hafta sonuna sozlesip muzikale gittik. Bir onceki hafta sonu da Ilke'yle birlikte Figaro'nun Dugunu'ne gitmistik. Aslinda sadece bir uyarlamaydi Figaro'nun Dugunu, zira Mozart'tan hicbir eser yoktu. Ama Londra'da tiyatroya gitmis olmak harika bir deneyimdi benim icin.

Ve bayram ertesi gidilen Evita muzikali... Muhtesemdi. Eva Peron'u oynayan o ufacik tefecik kadindan nasil cikiyordu o ses kuzum?.. Danslar da oyuncularin performansi da sahne de... Ardindan gidilen, hatta Xavier'in de konuk sanatci olarak aramizda bulundugu :) yari Turkce-yari Ingilizce aksam yemegimiz de cok keyifliydi. Londra'da olmaktan cok keyif aldigim zamanlardan biriydi. Karar verdim, ben sahne sanatlarina tapiyorum!


Havai fisek sesinden bikmak: GUY FAWKES

5 Kasim Guy Fawkes gunuydu. Haftalarca kutlandi, hala kutlaniyor. Umarim bu hafta sonu, ayin 12'si itibariyle kutlamalar son bulacak da aksamlari kafamizi dinleyebilecegiz.

Efendim 400 yil kadar once Guy Fawkes buyuk parlamento binasini (resimde gordugunuz, arkamdaki Big Ben'in bulundugu Parliament'den bahsediyorum)yakmaya calismis. Aslinda bir avuc insanmis bunlar ama en cok one cikan Fawkes cunku buyuk eylemden bir gun once barutlarla yakalanmis. Sarayin karsisinda asilmis tabii. Kimisi icin bu Fransiz ihtilalinden 150 yil once gelen devrimci bir ruh olsa da Ingilizler vatan hainlerine karsi birlik beraberlik icinde kutlamaya baslamis bugunu. Aslinda dini bir durum da sozkonusu. Protestan Ingiltere'deki katolik haklari da var geride...

Neyse bunlari niye anlattim ben simdi? Cunku bu Ingilizlerin kutlamalarindaki asiriliklarini paylasmaliyim sizlerle. Kutlama dendi mi 3 hafta onceden basliyor bunlarin hazirliklari. He bu arada kutlama bicimi de havai fisekler. Ama devlet tarafindan yapilan buyuk gosteriler degil. Butun halk ucuz, pahali, kucuk, buyuk bir suru havai fisek ve maytap alip gecelerce patlatiyor. Asil kutlama olan 5 Kasim'da da aileler bahcelerinden fisek atiyor ya da buyuk parklara gidilip festival havasinda yasaniyor... Tabii bu arada Londra halki ard arda atilan fiseklerin sesinden gece yarilarina kadar uyuyamiyor. Yakinlarima soruyorum "Bu neyin protestosu?" diye. "Just for fun!" yanitini aliyorum. Yani aslinda Guy Fawkes umrunda degil kimsenin...