Friday, October 20, 2006

Evime Bayram Gelmis!

Sabah saatleri, yagmurlu bir gun. Hava simdiden karanlik. Boyle havalarda herkesin ici daralirken neden benim yuregim sicacik olur?.. Tatli bir huzun de var bir yanda. Tipki yagmurlu, karanlik bayram sabahlari gibi...

Bayram yaklasiyor Sehirler Sehri'ne. Aslinda dunyanin bircok yerine ama ben sadece kendi evimi dusunuyorum. Bayram benim evimde. En azindan burada degil.

Universite yillarinda evden uzak olsam da her bayrami ailemle, evimde gecirmistim. Ilk defa uzaktayim. Bu bayram arife gecesini Sevgi Hanim ve Kizlari olarak dolma sarma islemiyle gecirmiyorum. Arife gunu ne tatli bir telastir Allahim, her sene annem "Bu sefer erken basladim islere, ooh rahatiz" der ama bir turlu o sarmanin basina oturmaya vakit gelmez. Temizlik zaten onceden yapilmistir da Arife gunu bir rotus gecilir. Yemekler pisirilir. Aslinda ilk gun kimin, ikinci gun kimin yemek saatlerinde gelecegi asagi yukari bellidir. Bu da bir gelenege donusmustur yillar icinde. Ve misafirlerimizin zevkine gore en sevdikleri yemekler yapilir. Her arife gunu ayni sorunsal; ne tatlisi yapacagiz... Abim sekerpare ister, ben kalburbasti ama ici cevizli. Ablam da bunlar arasinda gider gelir. Son yillarda gayet demokratik bir sekilde bir tepsi ondan, bir tepsi otekinden yapilmaya baslandi. Iyi de oldu :)




Ve bu tatli hazirligindayken Sevgi Hanim, Nesli gider corapciya herkese yeni cici coraplar alir. Bir de don telasimiz vardir ki
burda desifre etmeli mi bilmiyorum :) Bu da bir Sevgi Hanim klasigidir, her bayram aldigi son derece cekici iccamasirlari ozenle kizlardan saklanir. Cunku bayram sabahi verilmelidir onlar. E kizlar da pek gorgusuz canim, azicik tokgozlu olsalar, bir taneyle yetinseler ya... Bazi ozel konuklar ve yegenler icin de ekstra camasirlar mevcuttur. Annem diye demiyorum, o ne kirli cikidir o... :)


Ve boylece Arife gunu butun detaylarla ugrasilarak sarmalar en sona birakilir. Eger sansliysak gecenin 10 bucugunda otururuz masanin basina. Sevgi, Rahsan, Nesli... Muhabbet cok keyiflidir. Ozellikle yogun is hayati icinde birlikte cok fazla vakit geciremeyen bu housemate'ler icin harika bir sohbet ve dedikodu firsatidir.
Belki Fatih de berberdeki sirayi beklemis, ozenle tiras edilmis ve nihayet eve donmustur. Ama televizyon seyreder o, dolma sarmayi becerememek guzel bir kacistir. Zira bir sure sonra beller agrimaya, canlar sikilmaya baslasa da Sevgi Hanim birakmaz, odaniza cekilip erkenden uyuyamazsiniz. Canim Arife gecesi uyunur mu? (tipki Bayram sabahi uyunmayacagi gibi...) Arada inatlasmalar da yok degildir:
- Anne, sisirme, ince sar sunlari.
- Aman Nesli, seninkileri misafire cikartiriz!
Rahsan:
- Iclerine bol pirinc koyun. Sevmiyorum ben oyle bos bos...
(hatta burada bilmem kimin sarmalari ornek gosterilip elestirilebilir...)

Fatih dolanir evin icinde, "Anne hala pismedi mi su tatli?"
- E oglum dur, serbetini cekecek daha...

Vakit gece yarisini gectikten sonra gozler uykuya kayarken atese konur sarma. Sevgi Hanim bir de pismesini bekler onlarin. Ama nasilsa yapacak is bulur o kendine. Elbette birkac vitrin-sehpa ortusu vardir utulenecek...

Ve Bayram sabahina uyanilir. Alperen ve Fatih namazdan gelirken cicek alir, uc kadina da ayri demetler. Nesli her bayram Fatih'in opucuguyle ve ciceklerle uyanmaya alismistir (bu yuzden bayram gunu olamaz burada yasadigim) Fatih, Nesli'nin cok guzel koktugunu soyler her zamanki gibi ve cocukluk anilarina donerler, ozlem dolu...



Bayramin ilk gunu demek Kabristan demek, babami ziyaret demek, annemin gozyaslari demek... Yine de cabuk gecer bu ruhhali; eve donusle birlikte misafirler, tatlilar, kahve servisleri, arada Rahsan'la Nesli'nin didismeleri...




Bir elimde cezve, bir elimde spatula olmayacak bu bayram.
Yine solak cezvesi bulamadigim icin soylenmeyecegim,
biraz ocagi kirletip hemen temizlemeyecegim. Kuzenlerle mutfakta kikirdesmeyecegiz.

Bana SMS ile hazir bayram mesaji yollayanlari arayip "Bu kadar mi siradan oldum da bana ozel iki kelime yazamiyorsun?" diye takilmayacagim. Bircok arkadasla mailler ve mesajlar disinda bayramlasmayacagim. Bir de hafta icine denk geliyor zaten...

Ben bu bayrami buradaki rutin hayatimla, tek basima kutlayacagim.

Wednesday, October 18, 2006

flashback


Gecen yil bu zamanlar ben evliydim!

Galiba biz Necla'yla evlendik. Butun dugun resimlerinde yer almam hatta nikah masasindaki varligim da bunun ispati olsa gerek... Ve Mehmet'in kiskancliklari :)

Yine Ramazan'di. Ikimiz de oruc tutuyorduk. O zamanlar seferi degildim ben :) (gerci Necla hala tutuyor) Mehmet bol bol is seyahatlerine gidiyor, Istanbul'daysa bile cok yogun calisiyordu. Hele Mehmet'in Sali toplantilari... Ben eger isten insani bir vakitte cikabilmissem Necla'da aliyordum solugu. Her hafta farkli bir makarna ve guzel bir salatayla karsilaniyordum. Hemen dizinin baslamasina yakin cayimiz demleniyordu. Demlikte, bir poset de karamel tabii ki. Buyuk cay bardaklarimiz, cikolata ve kuruyemisle dolu tepsimiz, oturuyorduk Desperate Housewives'in karsisina. Ama Ramazan'a ozel cok guzel sahurlarimiz oldu Necla'yla, ozellikle Mehmet sehir ya da yurt disindaysa. Nasil da benden once kalkip sofrayi hazirliyordu ozenle, sanki gercekten misafirmisim gibi :)

Sonra annemler: Zaten hep gec geliyorsun isten, yuzunu goremiyoruz. Ve Necla'ninkiler: Madem kocan yok, gel bizle kal. Ve Mehmet: Ya ben artik donmek istiyorum, Nesli'yi kiskaniyorum, siz galiba onunla evlendiniz!!

Ne cok guzel ani vardi o rengarenk salonda. Ama yasarken cok iyi biliyorduk degerini, yani o gunler geride kaldiktan sonra anlamadik kiymetini. Once ben gittim. Sonra Mehmet. Sonra Necla. Simdi New York'ta turuncu olmayan masalari ve yesil olmayan sandalyeleriyle yepyeni bir hayattalar...




Sevgilim New York'u gormek istiyor. Sehir, zerre kadar umurumda degil. Ben Necla'yi gorme derdindeyim. Bir gun... Olabilecek mi acaba?

Sunday, October 15, 2006

new text message recieved

Gecen hafta is teklifi aldim Istanbul'dan. Simdilik kabul edemesem de Neset'ten haber almak guzeldi. Ondan onceki gunlerde Elif'in yeni isine baslama haberi geldi. Ve Cigdem... Ozlemisti beni, bir varmis bir yokmus, uzak ulkelerden birinde Yesliyan adinda bir kiz varmis...diye geldi mesaji. Nasil oluyor da beni en mutlu edecek ya da en cok ihtiyac duydugum anlarda geliyor bu mesajlar?..
Harikasiniz dostlar, cok da uzak olmadigimizi hatirlatiyorsunuz ve buna gercekten ihtiyacim var!

LADIES NIGHT OUT

Keske dun geceden fotograf olsaydi da koyabilseydim. Uc Turkish Delight, Londra'yi salladik :) Uzun zamandir dans etmemistim, iyi geldi ama bir yandan da yaslandigimi anladim. Artik her yerim tutuluyor ertesi sabah. Dans ederken mi? Yok caniiiim, hala enerjim cok iyi. Yeter ki kulupten disari cikmaya goreyim! Ustumdeki gozlere ragmen sadece kendi kendime dans etmek ve sahnedeymisim gibi hissetmek hosuma gidiyor! Ilke, Sibel... bu ucluyu koruyalim !! ;)

Saturday, October 14, 2006

MFO neden bu kadar haklidir?


mekan: Alsancak Gundogdu Meydani - Izmir
zaman: 19 Mayis, gunbatimi
yas: 20

MFO sahnededir. Oyle guzel bir kalabaliktir ki seyirci grubu, yas ortalamasi 35, babalar omuzlarinda kucuk kizlariyla, Herkes hep bir agizdan soyluyor sarkilari, hafif sallanarak.

Gokyuzu kizil simdi. Morlar, kirmizilar, mavi ve turuncular icice. O anda yukseliyor sarki. Nesli yuzu sahneye donuk, arkasinda duran sevdigi adamin guvenli kollari arasinda. Ikisi de delice asik o donemde, bulutlarda dolasiyor, en kucuk kacamaklar icin butun dunyaya yalan soyluyor, yollar, sehirler, gecelerce yaratiyorlar an'lari. Tam da askin nasil yasanmasi gerektigine inandiklari gibi.

Ve diyor ki sarki; Omur boyu baglansak da sevinsek de uzulsek de... Birden sen gelsen aklima... Seni unutsam bazi bazi... Hep yalnizlik var sonunda... Yalnizlik omur boyu... Nesli bagira bagira, gozleri dolu dolu eslik ediyor sarkiya. Kollar hala vucudunda, kokular hala aklinda ama engel degil bu inanca. Kucucuk bir kiz oluyor, sevdigi adamin varligina ragmen ya da dunya buyuyor. Nesli cocukca inatlara donuyor, ama sarkinin tamamini da senaryonun geri kalan kismini da cok iyi biliyor...

Sarki bitiyor, ask gibi, sevmek gibi, hayaller gibi. Ama omur devam ediyor.

Friday, October 13, 2006

necla'dan mektup

Neslim'e soylem part 1:

Nerede oldugumuz onemli degil, kendimizle birlikte ne goturdugumuz onemli diye konusmustuk seninle... Iste ikimiz de uzaklardayiz ama ruhumuz hep ayni yerlerde. Tabi ki her yerde ayni olacagiz. Biz hep biziz cunku.

Hatirlamak yetiyor dimi? Aklimizdakiler silinmiyor.. Silemiyoruz da cunku kacis yok gerceklerden. Etrafimizda var olan dunyalar degisiyor. Yeni insanlar taniyoruz, yeni ruhlari goruyoruz. His dagarcigimiz gelisiyor. Hep hissettigimiz ayni seyler de var. Bunu daha once hic hissetmemistim dediklerimiz de.

Nicin yaziyorsun boyle... Mutsuz oldugun icin mi? Hayatin boyunca bir seyleri beceremedigin icin mi? Varliginla yoklugun farkedilmedi mi hic?

Biliyorsun cevabi Hayir!! Sen hep varsin. Bulundugun ortamda. Hep gorunursun guzel gozlerinle. Kalbine koydugun umutlar, yuzundeki nesen olur cogu zaman. Tasidigin duygular; aska asik olman, sevilmeli mi sonuna kadar sevilmeli tavrin, ne olursa olsun sevgi benden kopmamali istegin. Sen boyle oldukca sevgi senden kopmayacak.

Nerede olmak istedigine karar verecek sensin.

Kalbin yorgun mu artik? Yoksa vucudun da mi? Ait olmak istedigine ait olamadigin icin mi kirginsin neredeyse bir bucuk yildir. Sen cok sevdin Neslim. Sevginin hakkini verdin. Savastin ugrastin. Yanlis miyim soyle... Bunu hissediyorum kalbin yorgun ama cabalamaktan bikmazsin.

Korkum kalbindeki umudum kaybolmasi Neslim...

Biliyosun buyuyoruz. Geride biraktiklarimiz gelecekte onumuze cikacaklar. Bazen ne hissediyorum biliyor musun? Evlilik iki insani bir insan yapiyor. Her seyi iki kisilik dusunmeye basliyorsun. Iki banyo havlusu, iki dis fircasi, iki terlik, evet ikimize de iki kisilik ayakkabi. Ben varim'dan biz variz'a donusuyor. Hayatin her kademesinin ogretecek cok seyi var.


NESLI'DEN CEVAP

Son cumleyi cok sevdim, hayatin her kademesinin ogretecek cok seyi var. Bunun icin yurumeye devam ediyoruz zaten.

Neden yaziyorum boyle de biricik dostumu uzuyorum... Mutsuz muyum? Degilim aslinda. Yetinmeyi ogreneli beri normalim diyorum, iyiyim diyorum. Yetmeli bu kadari. Varligimla yoklugum hissedilmedi mi? Bazi hezeyan anlari disinda bunun cok bir onemi yok aslinda. (Belki de oyle anlarda yazmamaliyim :) )

Benim hala umudum var... diye mirildaniyorum Neclam merak etme. Kalbim yorgun, ruhum yorgun ama bu bir bucuk yil once kaybettiklerimle ilgili degil belki de. Kaybedilen de hayaller zaten. Kisilere takilmiyoruz artik degil mi? Ask dedigin avuclarindan kayiverir, gecip gider. Tortular, bizim kendi yarattiklarimizla ilgili. Iste bu surecleri yasamak yoruyor... Ama yine de inadina yeni seyler ogreniyorsun. Yetinmeyi mesela. Aklim gecmise takilmiyor. Olanlardan memnunum aksine. Su an seviyorum, seviliyorum. Ask?.. Ask uzak bir ulke ama yabanciliklarim var zaten, artik oyle kolay degil. Huzurdu aradigim, sessizlikti. Simdi bunu yasiyorum.

Yanlis degilsin. Savastim, mucadele ettim. Her mucadele zaferle bitmiyor maalesef. Olsun, biz bunlari da seviyoruz. Yasadigimizi, insan oldugumuzu anliyoruz nihayetinde. Ama basarisizlik konusunda haklisin. Hayatim boyunca hep bir seyleri beceremedim ben.

Son soz: evlilige gelince... Dedigin cift kisilik yasam benim icin sadece dogacak cocugumun babasiyla birlikte yasamak demek. Ama bunu igrenerek, tuh-kaka seklinde demiyorum. Nasilsa baska insanlarla ayni evde yasamanin ne oldugunu biliyorum. Keyifli bir anne babalik iliskisi olur herhalde :) Guzel olabilir belki, Izmir'deki son ev arkadasimla cok keyif almamis miydim ev hayatimizdan :)

Bak benim hala umudum var!

Thursday, October 12, 2006

kendim'e dair teoremler


Bu "uzaklara bakan kadin" isimli fotograf, likit zamanimdan. Londra'da cok yeniyim. Mart 2006...


kendim uzerine teorem 1, mart 2006:

Likidim ben! Bulundugum kabin seklini aliyorum. Hangi arada oldu bilmem, sivilasmisim ben. Yabanciliklar yok. Sehirler sadece fon. Ben her yerde ayniyim.


kendim uzerine teorem 2, eylul 2006:

Hayaletim ben! Seffafim. Insanlar icimden geciyor, ben duvarlardan. Nesnelere, kisilere, konulara etkisiz elemanim. Duydugum cogu dili bilmiyorum. Konusuyorlar, keyif aliyorlar, ben hic orada degilim. Yeterince sikiciyim zaten, bayagiyim, butun kusurlarimi kendimle her yere tasiyorum. Sanirim ben hep -ora-dayim, -bura-da olamiyorum.

Wednesday, October 11, 2006

gozetlenme uzerine

MAHREM...

biz aliskanlik olarak aksam olup da isiklar yandi mi icerisi gorunmesin diye siki siki orteriz perdeleri. o sadece bizim mahrem alanimizdir, her ev kendi icinde ayni olmasina ragmen asla kamusal olamazlar birbiri icin.

ve beden. erkekler icin durum biraz daha farkliyken kadinlar ev icinde, yalnizken bile mahremiyetlerinin bekcileridir. ciplak dolasilmaz evin icinde; ya perde acik unutulursa, ya kapi calar da aniden biri gelirse, hatta ya telefon calarsa da ciplakken yanitlamak icap ederse... cinsellik bastirildigi kadar, uzuvlar ortulmelidir de.

oysa her sayisi bir oncekinin tekrari olan kadin magazin dergileri der ki her sayida, cinsel rustunu ispat etmis, ozguvene kavusabilmis kadinlar evde yalniz oldugunda ciplak kalmakta tereddut etmez. bu dergiler benim dilimde ama baska ulke kadinlari icin basiliyor olsa gerek.

peki gozetleme/gozetlenme psikolojileri? karsi pencere'lerin acilimlari? gozetleyen sapiklarin esrarli cinayetlerini anlatan film senaryolari?..

gozetlemenin en sinir bozucu yani, mahremiyete yapilan saldiri. birisinin odama girip esyalarima dokunmasinda hissettigim tiksintiyi yasadim karsi pencerede onu gorunce. ne duygusal ihtimaller geldi aklima ne de bu konuda bir hikaye yazacak olsam aklima ususebilecek sempatik unsurlar. gorus alanimda nasilsa pencere yok, diyerek odamda rahatca ciplak dolasmasam da bugun bana el sallayan yuzu gordugumde ayni sekilde tiksinirdim. belki beni daha iyi gormesini saglayan bir durbunu de vardi. ama bedenimi gormus olmasi, benim kendi alanimda kendimce yasadigim dunyami gozetlemis olmasindn daha sinir bozucu degil.

oysa ne guzeldi gecenin karanligi cokup de perdeyi cekmeden isiklari yaktigimda cama yansiyan vucudumu seyretmek, sadece catilara baktigini sandigim odamda...

eylul, 2006

mor bir giris olsun!


Tembellik tembellik ustune!..

Bunca zaman sonra dank etti aklima. Cok da ihtiyacim var yazmaya. Ama tuhaf iste, son zamanlarda gozetlenme psikolojisi uzerine o kadar dusunmusken simdi burda kendimi sunmak... Aslinda bu bilincli tercihim, bu yuzden sonuna kadar ciplak olmaya karar veriyorum simdi... Oyle ya birkac kisilik gruplarda car car otmek kolay Nesli Hanim, hadi buyurun burada yazin bakalim... :)

Birazdan, -Mahrem-i ekleyecegim buraya...

Ama once ruzgarlardan bahsetmeli. Gunlerdir, haftalardir dusundugum gibi: Hangi ruzgar atti beni buraya?.. Uzun zamandir hayal kurmadigimi hatirliyorum bu fikirle beraber. Cunku esen o ruzgar, son hayalimdi benim. Yer yuzunde kucucuk bir nokta olmakti dilegim. Yollar cagirdi. Geldim.

27 Ocak 2006'ydi, karanlik bir ogle vakti geldim Londra'ya.

Geride oyle guzel insanlari birakmistim ki,
partim de yolcu edenler de ailem de sehrim de... Hepsi degdi o karmasik ruhhaline, gozyaslarina. Tembellik etmeseydim yazacak cok sey vardi :)










Unutmamak lazim, en azindan ben unutmamaliyim. Zaman zaman geriye donup acigi kapamaya calisacagim.