Wednesday, November 04, 2009

İnsan neyle yaşar?

İstanbul’dayım, hem de dün geleli tam 1 ay oldu… Hayat o kadar güzel davrandı ki bana ne zamandır… O kadar hayalini kurduk, planladık, nihayet geldik… İş bulamamak korkuttu beni başta. Xavier’i yeni işine götürdüm getirdim, yolları öğrettim. Biraz valizleri açıp yerleşelim derken ancak vakti geldi iş aramaya başladım da buldum bile! İstanbul’a gelip de ikinci haftada iş bulacağımı asla düşünmemiştim…

Hep şükrettim. Bir yandan da hayatı azıcık tanıyan ve acılarla yeterince dans etmiş biri olarak düşünmeden edemedim, acaba bir şey mi çıkacak, bir rüzgar esecek de fırtınalar mı kopacak… Hayır Nesli, dedim, saçmalama, olumlu düşün, bak ne güzel gülümsüyor yeni hayat…

Bir ay oldu geleli… Ne sevdiklerimi arayabildim, ne sinemaya gidebildim. Hem çok yoğun bir işe daldım hem de hiç arkadaşı olmayan Xavier’i kendi başına bırakmak istemedim. İşte son günleri İstanbul Bienali’nin. “İnsan neyle yaşar?” afişlerini gördüm elbet ama hiçbir etkinliği göremedim… Mecidiyeköy’deki afişleri her gördüğümde ayrıca düşündüm, “İnsan niçin yaşar?”… Sanırım bugün bu sorunun cevabını buldum: İnsan duyguları için yaşar…

Üniversiteden mezun olduğumdan beri ayak basmadığım şehirde aklım da kalbim de. Ne zaman ve nasıl orda olabilirim, bu çok sevdiğim insanı en yakın ne zaman görebilirim onun derdindeyim…

Gençtim, küçücüktüm. Dünyaya ait algılarım yıldan yıla, aşktan aşka değişiyordu. Kan bağının kutsal olmadığını keşfettiğim zamanlarda ağabey dediğim bu adam hem ailemden biri hem de dostum olmuştu. Eşiyle de çok iyi anlaştık ve öyle çok güldük, öyle güzel zamanlar geçirdik ki… Sonra kızı olduğunda… Sevincimden ağladım, kendi kardeşimin mutluluğu gibi sevindim ve hep bu duygunun, onunla olan ilişkimin kıymetini bildim… İleriki hayatımda onunki gibi bir evlilik yapmak istedim. Daha doğrusu onun gibi anlayışlı, ince düşünceli ve egolardan arınmış bir erkek hayal ettim. Türkiye’ye yerleşmeye karar verdiğimizden beri bir gün Xavier’i İzmir’e götürmeyi zaten planlıyordum. Muhtemelen Xavier’i tanıştırırken ona “Bak işte sana en çok benzeyen kocayı buldum.” diyecektim ve ona dair hislerimin bu kadar detayını bilmediği için şaşkın şaşkın bakacaktı yüzüme…

Bugün, 2 aydır boğuştuğu hastalığını öğrendiğimde yaşadığım çöküntü sanki İstanbul’daki hayatımıza dair bir hayal kırıklığıydı. Sanki böyle olmaması gerekiyordu. Neden dememek için, isyan etmemek için kendimi dizginlemeye çalışıyorum. İçim yine de çığlık çığlığa…

Ne fark eder… Ailesinin yanında benim yaşadığım ne ki, diyorum. Hep düşünüyorum şimdi, sadece düşünüyorum, kendi duygularım var sadece… İnsan niçin yaşar sorusunu ezbere cevaplıyorum: Duyguları için

Thursday, July 09, 2009

Hayal...

Zaman uzerine dusunuyorum bugunlerde...

Birden hayalsiz zamanlarim aklima geliyor. Ingiltere'ye gelmeden birkac ay onceydi. Kirik kalbimi buyuk oranda onarmistim da sanki bir tedavinin yan etkisi gibi telasla fark etmistim, hayalsizdim!! Iyiydim, mutluydum, arkadaslarimla harika zaman geciriyor, kendimle barisiyordum. Ama bir eksiklik vardi, hayallerim o ara gitti galiba...

Sonra huzunlerle kapli cok guzel bir havada Londra karsiladi beni. Harika bir sessizlik ve yalnizlik yasadim burda aylarca. Ufak ufak geri geldi hayal kurma mekanizmam. Ne de iyi etti...

Boylece gecti zaman... gecti zaman...

Simdi kendimi hayal kurarken yakaliyorum bol bol... Icim isiniyor, yazmak istiyorum kurduklarimi...

Bos bir ev hayal ediyorum Istanbul kisa hazirlanirken. Hali yok, perde yok, karyola yok. Sadece bir dosek, bir gardrop. Iki saksi cicegi. (kis gunesiyle feslegen yetisir mi ki evde?) Sadece en temel ihtiyaclar icin birkac elektrikli esya, bir camasir makinesi, bir ocak, bir buzdolabi. Bunlardan baska her sey luks. Ve doymaya yetecek kadar arac, 1 tencere, 1 tava, dort tabak... Londra'dan getirebilecegimiz tasimasi kolay kucuk LCD televizyon... (Xavier'in televizyon bagimliligini bir sure idare edecektir ama Fransizca ya da Ingilizce kanallar sart)

Bu esyalar evi hala bos gosterecek kadar ufak, basit ve eksik... Benim asil hayalini kurdugum, koca bir kitaplik...

O kadar cok kitap, o kadar cok yazar var ki merak ettigim, duydugum ama uzak kaldigim, yillar once ordan burdan elime gecen ama hic benim olmayan sevdigim kitaplar... Bunlarin hepsini ayni raflarda toplamak istiyorum. Bulasik makinesi alacagima once o raflari doldurmak istiyorum mesela...

Sonra Xavier'in bir Belcika gelenegi olan cizgi romanlari... Bir kismi Londra'da, bir kismi Fransa'da MasalEv'de... Onlarin hepsini getirmek, bir araya koymak lazim Istanbul'da. Sirf onlari okuyabilmek icin daha da cok istiyorum bir gun Fransizca ogrenmeyi... Cok guzel ciltleri var, harika kapak tasarimlari. Kimisinin Noel zamani cikarilan ozel serileri...

Annemden Mesnevi'nin 6 ciltlik yeni baskisini mi istesem ceyiz olarak? Ama o bana utu, tabak canak almak istiyor...

Ben yine de hayal kuruyorum. O bos evde, los bir ogleden sonra... halisiz, ciplak parke yerlerde kutularindan cikip raflara yerlesmeyi bekleyen kitaplar... Cogunlugu Turkce ve Fransizca, bir kismi Ingilizce kitaplar... Eminim yine tartisacagiz Xavier'le, o boy sirasina koymak isteyecek kitaplari, ben iceriklerine gore gruplandirmayi. Sonucta demokratiz ikimiz de, herkes kendi kitaplarini istedigi gibi duzenleyebilecek...

Hayal... Nasil ozlemisim seni...

Dun gece uyumam gereken zamanda bunlari dusunup once dusunduklerimi anlatmak yerine sunu soyledim Xavier'e "Bir romanin 20 liraya satildigi bir ulkede elbette toplum gelisemez." Yari uykulu "Nerden cikti simdi bu?" dedi Xavier. Ben de ona gunlerdir kurdugum hayalden bahsettim. Boyle guzel guzel hard back kitaplar alalim ama, dedi uykudan kopan bir sesle. Sekilcidir kendisi. Yok oyle paper back-hard back ayrimi Turkiye'de, en berbat kagit kapak icin 15-20 lira odersin bir kitaba. Insanlarin almaya parasi yok ki nasil okuyup da gelisecek... diyordum ki Xavier'in coktan uyku diyarina gittigini hissettim.

Olsun, Turkce'de beni bekleyen bir suru oyku ve roman var ve sadece birkac ay uzagimdalar...

Tuesday, April 28, 2009

EN YAKIN ARKADASINIZIN HAMILE OLDUGUNU OGRENIRSENIZ, NE YAPARSINIZ?

  • Ondan daha buyuk bir sok yasarsiniz zira o hamile kalma ihtimalinin ve yaptigi eylemin farkindadir ama sizin icin yepyeni bir durumdur bu.
  • Sokunuzu asla ona belli etmez, aksine onun darmadaginik olan kafasini toparlamaya calisirsiniz.
  • Icten ice siranin kendinize geliyor olmasina sevinir, "Annelige daha hazir degilim." seklindeki modernist soylemlere goz kirparsiniz.
  • 9 aylik bir seruvenin baslangicinda olmanin tadini cikartirsiniz.
  • Akilli davranip dostunuza destek olur, iyi bir paylasim saglarsaniz, harika bir deneyimi bedavaya getirmis olursunuz.
  • Bir yandan onun yasadigi duygulari merak edip hafiften kiskanir ote yandan da nasilsa yakin gelecekte tecrube edeceginiz bulantilara, sancilara, duygusal calkantilara gulumseyerek sapka cikartirsiniz.
  • Etraftan bebeklere, annelige ve baba kavramina dair tum hikayeleri toplayan secici alginiza hayran kalirsiniz.
  • Arkadasinizin anneliginden once partnerinin babalik halini dusunur, onunla konusmak, tuyolar vermek, iyi bir baba olmasini saglamak istersiniz.
  • Onunden gectiginiz tum oyuncakcilar ve bebek magazalarinin potansiyel musteri grubuna girersiniz bir anda, hem de bireysel hicbir caba harcamadan.
  • Dostunuzun yiyip ictiklerini dusunursunuz bol bol. Yazik, annesi, kayinvalidesi, ablalari derken bir de siz cikiverdiniz.
  • Topluma dair tum elestirilerinizin hedefi olur bu hamile kadin, bir anda!! Onun hayatla ilgili algilarini sorgular, cocuk yetistirme tarzini merak eder, akil vermek icin inanilmaz bir bilgelik taslarsiniz.
  • Hayati cok, daha cok sorgularsiniz...
  • Birden cok farkli, daha once oldugundan cok daha basit gelir hayat.
  • Yeni bir nefes, yeni bir umut anlamina donusur yasaminizda.
  • O dogacak bebegin annesinin en yakin arkadasi olma fikri icinizi isitir. Kan bagi olmadan, genetik benzerlikler tasimadan bunca kendinizden hissedersiniz baska bir rahimde atan kalbi...
  • Annesini bir kenara birakip bebege odaklanirsiniz bazen... Onun hayatinda hep var olmayi dilersiniz.
  • Hani o ebeveynlerden gizlenen sirlarin paylasildigi 'buyuk'lerden olmak istersiniz. Catlak, deli dolu, farkli... diye anilmak bir genc tarafindan.
  • Ona bebekken okuyacaginiz hikayelerin, ilk gencliginde hediye edeceginiz muzik albumlerinin hayalini kurarsiniz.