8 Haziran
Bugün annelik sınavlarından birine girdim...
Brüksel'e geleli 2 hafta olacak yakında, evimize
geçeli dün bir hafta oldu. Yağmurlu bir gün dışında her gün parkları ve oyun
alanlarını keşfettik. İki çocukla yapılabilecek en iyi şey dışarıda olmak. Hem
herkesin enerji seviyesi hem de ruh sağlığı için...
Bugüne kadar parklar ya boştu ya da küçük çocuklu
anneler vardı, her halde doğru saatte gitmediğimiz için. Bugünse günün ikinci
yarısını parkta geçirdiğimizden, bir grup çocuk geldi. Belki anaokulu dağılmıştı
ve onlar zaten sınıf arkadaşıydı.
Theo'nun yersiz utangaçlıkları vardır, bilirim.
Bugünse aksine çocuklar gelir gelmez daha yeni aldığımız kum oyuncaklarını kaptı
gitti onlara gösterdi, birlikte oynayalım, dedi. Çocuklar ilgilenmediler, hemen
yaşını sordular. Kahraman edasıyla 4 yaşında olduğunu söyleyince
"Küçüksün..." dediler. Amiyane tavırla: iplemediler. Yüzündeki o
ifade... Theo birden bebek oldu gözümde. O özgüvenli, kendini harika ifade eden
çocuk suspus oldu, kanadı kırıldı. Sonra onların oyununu seyretti, bir türlü
içlerine giremedi. Upuzun çubuklarla balon üflediklerinde içi gitti. Theo bak
ben Fransızca konuşamıyorum ama sen gidip ben de bir kere üfleyebilir miyim
diyebilirsin, dedim. Sesi çıkmadı. En azından onların yaptıkları balonları
yakalayabilirsin, dedim. İstemezler, daha önce sordum, istemediler ki... dedi.
Galiba ebeveynliğin zor bir sınavı çocukların
büyük duygularla baş etmeleri gerektiği gerçeğine katlanmak. Sorunları onlar adına
çözmek ya da öne atılmak işe yaramayacak. Yaşayacaklar ve öğrenecekler...
Biliyorum ki diğer çocuklar kaba ya da dışlayıcı değildi, zorba değillerdi. İleriki
yıllarda öyle durumlarla da tanışacağız muhtemelen. Elif'in Kanada'da Demir'i
nasıl parkta gizlice izlediği geldi aklıma. Demir henüz o çocukların dilini
konuşamadığı için Elif tetikteydi, ne yapacak, onlarla nasıl iletişim kuracak,
oynayacak mı diye... Almanya'daki küçük Kenan da yaşadı bunu Amerika'daki Ömer
de. Biz şanslıydık ki Theo harika Fransızca konuşuyor. Ama bugün sonuna kadar
hissettim parkta 'yabancı' ve 'yeni' olmayı. Ben de giremedim o annelerin
içine. Abbasağa parkında yaşansaydı aynı olay nasıl sonuçlanırdı diye
düşünmeden edemedim... (Tabii ki Theo'nun baloncuklu oyuncağa nasıl baktığını
gören anneler onu çağırıp "Gel çocuğum bir kere de sen dene!" derdi.
Ama burası Avrupa!!!)
2 haftadır hiç arkadaş görmedi Theo. Sadece 1 gün
öğleden sonrayı kuzenleriyle geçirdi. Tam gün tam gaz kreşe giden, bütün günü
arkadaşlarıyla okulda ve parkta geçiren çocuğu oyuncaksız boş eve tıktık- çizgi
film yok, TV ve internet yok. Tabii ki bu şartların da başka kazanımları oldu,
onu ayrıca yazacağım. Ama bu çocuk bu kadar hasretken arkadaşa, ilk fırsatta
içine düşen duygulara bak. Zalimsin felek!
Sınav sonucu: Bu sınavı geçemedim. Bir çok kitaba
göre yanlış yaptım. En sonunda gittim o anneye baloncuk oyuncağını
nereden aldığını sordum. İngilizcesi çat pat olduğu için belki daha fazla
konuşamadık ama aldığı yeri öğrendim. Bizim çocuk da bir üflese ya, diyemedim
çünkü dayanıksız bu oyuncaklar. Bozulur, elinden kayar suyu dökülür,
güvenemedim. Burası Avrupa... Theo’ya döndüm “Bak Theocum parkta, diğer
çocuklarda gördüğün her oyuncağı alamayız. Daha bugün sana kum oyuncakları
aldık. Ama onu ne kadar istediğini görüyorum, istersen o dükkan yolumuzun
üzerinde, oradan bir tane alırız, eve gidince balkonda üflersin balonları.” dedim.
Onun yüzündeki ifadeyi görünce anladım; kitaba uymasa da kararım, bu sınavı
verememiş olsam da o an doğru hissettiğim seçeneği işaretlemiştim ve hiç pişman
olmayacaktım.Arkada ayakları görünen pusette Elif uyurken biz... |
No comments:
Post a Comment